Oktay Güldüren

Oktay Güldüren

Turopsimu- Agurida..

01 Ağustos 2018 15:37 İki Yaka Mübadilleri Derneği 2179

Nasliç'li Patriyot Fiku’nun Üzüm Bağında

Babaannem Nasliç’li Fatma’nın erkek kardeşi, büyük dayım Patriyot elbiseci Fiku’nun oğlu Mustafa (Eslen)bize akşamdan söz vermişti. Bu pazar, kamyoneti ile bizleri, büyük dedem Nasliç’li Patriyot Fiko’nun üzüm bağına getirecekti. Üzüm bağı, bir kaç yerde geçit veren, güldür güldür akan Karasu deresinin üzerinde bulunan, ahşap köprüyü geçince, patriyot Sülüman Ağanın çiftliği karşısında iki dönümlük bir alanda çok bakımlı, içinde yakut renkli parmak büyüklüğünde çeşit çeşit üzümler yetişen bir üzüm bağı idi.Hele kınalı yapıncakları ve çavuş üzümleri dillere destandı. Bağın içinde çeşitli meyve ağaçları üzüm bağını renk cümbüşüne dönüştürmüştü. Hele bir dut ağacı vardı ki,dut ağaçları üzerinde parmak büyüklüğün de bal gibi simsiyah,kapkara olan dutlar, insanın ellerini yapış,yapış yapardı.Hele o sapsarı, minicik reçellik incirler ise bal gibi tatlı idi.
O pazar sabahını iple çekmiştik.
O sabah evden çıkarken anam heybemize üzüm bağın da yiyeceğimiz yemekleri hazırlamıştı.
Dayımlar kasaba da Kaleiçi camisi karşısında ki evimizin hemen arkasın da müstakil iki katlı bir evde oturuyorlardı. Nanam bu evin alt katında üzüm bağından her yıl toplanan üzümlerle meşe fıçılarında şarap şıra, sirke yapardı. Dayım söz verdiği gibi pazar sabahı erkenden kalkmıştı. O yıllar da Patriyot Fiku’nun oğlu elbiseci Mustafa’yı Çatalca’da yaşayan tüm kasabalı çok iyi tanırdı. Kasaba da iş olsun diye esnaflık yapardı. Elbiseci Mustafa ekonomik durumu çok iyi biri idi. Onu tanıyanlar her sabah kasabaya bir kaç kişiye gelen resmi gazeteyi okuduktan sonra, kamyonetin yağına, suyuna bakmadan yola çıkmadığını, kamyonetini canı kadar sevdiğini çok iyi bilirlerdi.

Dayımların evinin önünde toplanan biz afacanlara‘’Hadi arkaya çocuklar geç kaldık ‘diye seslendi. Biz de ondan gelen bu sesle, pazar sabahı hemen kamyonetin arkasına atlayıverdik. Benzin kokuları ve kamyonet arkasında bozuk yollarda yuttuğumuz toz ve kokulara aldırış etmeden sevinçle Karasu deresi üzerinde ki tahta köprüden geçerek üzüm bağına giderken birkaç tane tavşanın tarla kenarlarından hızla geçtiklerini gördüğümüzde hiçte şaşırmazdık. 
O yıllar da kasaba otlakları ve meralarında tavşanlar o kadar çoktu ki. 
Dayım ‘’Haydi çocuklar aşağıya’’ deyince hepimiz büyük bir sevinçle, mutluluk içinde kamyonetten inerek üzüm bağın hemen yanında bulunan kır çiçeklerinin her mevsim açtığı yeşilliğe atmıştık kendimizi Dayım ,çocuklar , haydi bilin bakalım size bir bilmece;

Eğri büğrü dalı var,
Şeker şerbet balı var.
Süzüm, süzüm süzülüyor,
Ben yemesem üzülüyor.

‘’Nedir bunun cevabı’’ diye sorunca biz hep bir ağızdan‘’üzüm’’deyince dayım bize dönerek gülerek ‘’aferin pidakilerim’’ kamyonet arkasından üzüm sepetlerini çıkararak ‘’pidakilerim bunlar’’ bu gün dolacak ‘’demişti. 
Hepimiz birer sepet alarak üzün bağından üzümleri toplamaya başlamıştık. Dayım av tüfeğini alarak tavşan vurmaya gitmişti. Sülalenin tüm çocukları sepetleri doldurmaya devam ederken. Ben bir ara sepete baktım. sepeti yarılamıştım. Sepetten taşan, salkım salkım, kapkara çavuş üzümleri, ne güzel duruyordu. 
İmrendim.
Bir tane koparıp ağzıma attım.
Ağzıma atmamla ağzımda patlayan çavuş üzümü ile ağzıma bal gibi üzüm suyu fışkırmıştı.
O çavuş üzümün tadını ömrüm boyu hiç bir zaman unutamadım.

Öğle sıcağın da güneş tam üzerimize gelmişti ki. Bir ara bağa beraberce geldiğimiz çocuklara baktım.Sepetleri tıka basa dolmuşlardı.
Elinde vurduğu bir tavşanla, dayım da karşıdan geliyordu.
‘’Pidakilerim sepetler tamam mı, doldu mu ‘’ diyerek tüm sepetleri kontrol ettikten sonra ‘’Hadi şimdi gelin şu kulübe gölgesinde sizlere anlatacaklarım var’’ demişti.
Hem yemeklerinizi yeğin, hem de karşıma geçip, beni can kulağı ile dinleyin, deyince tüm çocuklar karşısına geçip heybelerini açarak onu pür dikkat, nefes olmadan dinlemeye başlamıştık.
Dayım ‘’Bakın pidakilerim bu topraklara bizler Yunanistan Nasliç’ten Çatalca Vilayetine büyük zahmetlerle geldik. Çatalca’da bizim şimdi oturduğumuz evlerde Gayrimüslimler oturuyordu, bu bağları onlar ekiyor, yetişen üzümleri onlar topluyorlardı.Onlar Yunanistan’a gittiler ve bizim tarlarımızı ve evlerimizi aldılar bizde bu tarları ve evleri takas ettik,değiş tokuş ettik.
Bizler onlardan, onlarda bizden çok şey öğrendi.
Mübadele ile onlar Çatalca’dan Yunanistan’a bizler de Nasliç’ten Çatalca Vilayetine göç ettik.
Benim Babam sizin büyük babanız olan Caca Fiko’nun da (Caca Fiko gürbüz, uzun boylu pos bıyıklı, Nasliç’ten Amerika’nın ıslahı için Amerika’ya gidip Şikago demiryollarında çalışan,orada daha sonra da elbisecilik yaparak Amerikalılarla tanışıp ilk evliliği yapan, çalışkan tutumlu bir insandı) Nasliç’te böyle bakımlı bağı vardı. Bizler de sepet, sepet renk renk üzümleri Urumelin de toplardık. 
Cebinden bir not defteri çıkartarak bize not defterini göstererek ;

Bu not defterine o günlerde şöyle notlar yazmış: . 
Bizler Rumeli’den nüfus mübadelesi ile 1924 yılında Selanik-Kozana-Nasliç’ten büyük zorluklarla Selanik limanından Gülçemal gemisi ile önce İstanbul-Tuzla’ya oradan da yine deniz yolu ile Kalikırya’ya (Mimarsinan) ve daha sonra at arabaları ile Çatalca merkeze iskan edildik.
Bize Patriyot derler pidakimularım.
Bizim örf ve adetlerimiz,yemek kültürümüz bize özgüdür.Rumeli’de farklı kültürler içinde yaşadık.
Müslümanız. Ana dilimiz Rumcadır. Atalarımız bir tek‘’Vallahi’’kelimesini Türkçe bilirlerdi.
Nasliç’te ve Çatalca’da komşularımızla iyi geçinir iyi anlaşırdık. Sizin büyük babanız benim babam Fiko bu bağı gece beklerken işte şu üzüm kütüğünün yanında hakkın rahmetine kavuşmuştu.Bu bağda öldüğü gün yeleğinin cebinden işte bu karpuzu kestiğim bıçak ve bir not defteri çıkmıştı. Bu not defterinde Nasliç’te ki yaşadıklarını mübadele ile Çatalca’ya geldikleri 1924 yılında gördüklerini not alarak sizlere aktarmak istemiş. İşte bu gün bunları dinleyeceksiniz diyerek kenarı çok az yırtılmış,defter yaprakları sararmış not defterini bizim anlayacağımız Türkçe ile okumaya başladı;
Pidakimularım.
Ben Mustafa oğlu, 1881 doğumlu Fikret’im .Mübadele zamanı 43 yaşındaydım.
Benim atalarımın yaşadığı topraklar olan Rumeli’de Üsküp livasında, Pirlepe, Morihova, Manastır, Florina bulunur. Paşa livasında ise Nasliç, Horpeşte, Eğribucak, Cumapazarı, Sarıgöl, Serfiçe kazaları bulunmaktadır. Bizim atalarımız Rumeli’nin Paşa Livasının Nasliç’te Balkan suyunu içerek Rumeli ye kök salmışlardır.Nasliç Osmanlı Devleti zamanında sonradan kurulan eski bir sancaktır. Bize Patriyot derler.. Bizim sülalemiz ve Nasliç’te yaşayan Patriyotların, Nasliç’e Mekadonya’dan göç ettirilerek iskan edildikleri anlatılır.
Çatalca Kaleiçi Mahallesin de 1924 Nüfus Mübadelesi ile Çatalca merkez ve köylerine iskan edilenler Yunanistan Kozana- Neapoli (Nasliç- Lebiste, Anasliçe) kasabasından zorlu bir yolculuk sonucu Çatalca’ya iskan ettirilmişlerdir. Çatalca Vilayetine Nasliç ve köylerinden göç edenlerin dışında Yunanaistan’dan Drama, Langaza, Serez, Kesriye, Kayalar’dan göç eden sülaleler vardır.

Beni iyi dinleyin pidakilerim sizler de bu bilgileri günün birinde çocuklarınıza aktarırsınız. Bu bize emanet edilen üzüm bağlarını korumamız gözümüz gibi bakmamız gerekli. Kasaba ve köylerinde bulunan kaybetmek üzere olduğumuz bu her yıl bizlere çeşit çeşit üzümler veren bağlarımızın kıymetini bilmediğimiz için çok kafalarımızı vuracağız ama nafile. 
O zaman.
İş işten geçmiş olacak ..
Çok yazık olacak. diyerek dayım anlatmaya başladı ;
’’Bir Zamanlar Çatalca’da Trakya’nın hiç bir yerinde eşine rastlanmayacak şekilde kokulu ve cibreli bazı yerlerinde ise çekirdeksiz üzümler yetiştirdi. Çatalca’da yaklaşık 11 milyon kütük yılda 1.7 milyon gelir elde edilmekte idi. İstanbul’un üzüm ihtiyacı bu bölgeden karşılanırdı. Bu bölgede ki bağlar 17.850 dölüm geniş bir araziyi kaplardı. Bu bağlar çok özel gözetim ve bakımlar yapılarak korunurdu. Bağlara bakım sırasında kükürtleme ve diğer masrafların harcamaları bağcılığın gelişimi için devlet tarafından maddi yardımlar yapılırdı. Bu yardımlar mahsul iyi giderse o yıl içinde daha sonra taksitler halinde devlete ödenirdi. Bu bölge de yetiştirilen üzümlerden son derece kaliteli ve nefis şaraplar yapılır ve ihraç edilirdi. Bu bölge şarapları ismen bilinir ve piyasada aranırdı.’’ Diyerek cıgara tabakasından bir tane cıgara çıkararak muhtar çakmağı ile yakarak cıgarasını keyifle tüttürdü. (Üzüm bağları ile bilgileri, Çatalca’da mübadele zamanı bir kaç ay aynı eve de iki ailenin beraberce yaşadıkları Bezirgan Fotaki Efendiden öğrenmişti) .

Her çocuk heybelerini açarak analarını evde hazırladığı yemeklerini çıkartarak yemeğe başladı .Dayım bağda bulunan karagülle,siyah çekirdekli kocaman bir karpuzu da babası Patriyot Caca Fiko-dan yadigar kalan ahşap saplı keskin tırtıllı bıçağı ile kara gülle karpuzu kütür diye dilim dilim keserek hepimize birer dilim verdikten sonra konuşmasına şöyle devam etmişti; Dayım da kendi heybesini açarak yemek yemeğe başladı. Dayım ‘’Pidakimularım bakın bu pitanın adı turopsimu dur. Soğanlı ve peynirli olur. Soğan ve kıymalı olursa içine koruktan ve sarı erikten yapılan ekşimsi ‘’agurida’’atılır ve afiyetle yenir. diyerek yemeğini yemeğe başlamıştı. Daha sonra konuşmasına kaldığı yerden devam etti.

Bir zamanlar Çatalca’da üzüm bağları, yaban domuzlarının istilasına uğramış ve bağ sahipleri mağdur olmuşlar bu durumdan kurtarmak için Osmanlı Devleti Çatalca kadısından yardım istemişler. Kasaba ve köylerinde geçim kaynağı olan üzümlerin domuzlar tarafından telef edildiğini yıllarca yaban domuz sürülerinin kasaba ve köylerinde büyük zarar verdikleri, asmalarda kalan bir kaç sap üzümün de Türk mahallesinde domuzlar salkımlardan yiyebilir diye Müslüman mahallesinde oturanların gayrimüslimlerden üzümleri almadıklarını, çocukların rızıklarının bittiğini yetkililere dile getirerek Gayrimüslimler yardım istemişlerdi.
Osmanlı zamanında kasabada Gayrimüslim mahallesinde yaşanan bu olayı Stavros’un dedesi tahtalı kahvede dedeme anlatmış.Pidakilerim Çatalca’da bağlarda üretilen üzümler den üzüm pekmezi, şıra, sirke, şarap yapılırdı.Bu pekmez şeker yerinede kullanılırdı.
Bu gün bile evimizin altındaki depoda büyük fıçılarda Nananız (büyükannemiz) bu üzümlerden şıra, sirke ve şarap yapar. 
Bu bölgede ki bağlarda bir zamanlar yetiştirilen sofralık ve şaraplık üzüm çeşitleri diller destandı.

Dayım konuşmasın bitirmiş bize biraz kulübede kestireceğini gürültü yapmadan oynarsak bizlerle hep beraber Karasu Deresinde (Melas) kamyonetini yıkayacağını, bizlerin de serinlemek için Karasu Deresinde yüzebileceğimizi söyleyince çıt çıkarmadan uyanmasını beklerdik..

Kalikırya;Pers komutanı ismi

Turopsimu

Malzemeleri

Yapılışı

Agurida

Malzemeleri

Yapılışı

'' Nana Lamina'nın Mutfağı '' Yemek Kitabından

Yorum Ekle

İlk Yorumlayan Siz Olun!

YAZARIN SON 5 YAZISI

Tüm Yazıları
İki Yaka Mübadilleri Derneği

İki Yaka Mübadilleri Derneğine ait, kurumsal bilgiler, güncel haber ve duyurular, etkinlikler, videolar ve galerilerin yayınlandığı resmi web sitesi

İki Yaka Mübadilleri Derneği

Kale İçi Mahallesi Topuklu Caddesi No: 73/A-13
34900 Çatalca /

Dernek Yazılımı: Medya İnternet™ - Dernek Sitesi Kulga © Tüm Hakları Saklıdır.